29 Aralık 2010 Çarşamba

keyif...


bu aralar en büyük keyfim
işten yorgun eve dönünce, şöyle 1 saat dayanamayıp uykuya yenik düşünce, uykuda zilin çaldığını anlamaya çalışıp kapıyı açınca, işten dönen sevdiğini karşılayınca, birlikte alelacele hazırlanmış yemekleri yiyince,
işte tam da bundan sonra
damla sakızlı türk kahve mi alıp yanında rengarenk bonibonlarımı kıtırdatmak...

19 Aralık 2010 Pazar

haftasonu keyfi...

bu haftasonumu evde geçirdim; kitabımı okudum, damla sakızlı türk kahvemi içtim, romantik komedimi izledim, keçelerimle uğraştım. evde olmanın keyfini bolca çıkardım. bundan birkaç ay öncesine kadar da hep evdeydim ama çalışınca evde geçirilen zamanlar daha değerli oluyor galiba.
eyüp sabri siparişim de geldi. ben swıss chocolate yi çok sevdim.
hırka mı da süsledim.

herkese keyifli bir hafta diliyorum:))

14 Aralık 2010 Salı

geridönüşüm...


ne kadar uzun zaman geçmiş gibi bloğuma bişeyler yazmayalı. yeni hayatıma adapte süreci değil ihmalimin nedeni, laptopumun düşüp kırılması ve uzun süren tamir süreci:(
çok ayrı kaldım ama hep merak ettim, sevdiğim blogları. iş yerinde de çok giremedim. şimdi çilekli çayımı alıp teker teker gezcem bakalım kim neler yapmış.

benim neler yaptığıma gelince;
mesai saati yoğun geçse de akşam 5 te evde olmanın güzelliğini yaşıyor,
evini daha düzenli tutmaya çalışıyor,
sabahları çok erken kalkıyor,
yeni bir yılda yapılacaklar listesi yapmak istiyor,
tek başına alışverişe çıkma planları yapıyor,
bu mevsimde izlemeyi sevdiği noel filmleri alıyor,
hafta sonları vefada boza içmeye gidiyor,
ve ye, dua et, sev i okuyorum.
haa bide şuanda çok üşüyorum:))



8 Kasım 2010 Pazartesi

:D


işe başlamadan pazartesi sendromu yaşamaya başladığımdan işe başlama tarihimi 1 gün ileriye aldım.
evde geçen son tatil günümün kıymetini biliyorum, bol bol keyif yapıyorum.

3 Kasım 2010 Çarşamba

benim bi hayalim vardı:(


bi hayal kurmuştum, evlendikten az biraz sonra işten yorgun argın eve dönerken.
keşke bende ev hanımı olsam annem gibi, akşama kadar evde otursam (ev hanımlığı nasıl bişey hiç bilmeden önceki düşüncem).
uyanınca şöyle güzel bi kahve yaparım, arada kitaplara dalarım, az biraz internette takılırım, tv pek izlemem şöyle bi göz atarım:)
misafirler çağırır, her hafta bi arkadaşımda çaylara katılırım. güzel pasta börekler yapar nerde bi tarif hemen defterime yazarım.
hımm dikiş kursuna da başladı mı işte annem gibi, rahat, mutlu, huzurlu...
ama olmadı.
önceleri ev kendi kendini toplar gibi takıldım, bu işleri benim yapmam gerektiğini anlayınca camların her ay silinmesi gerektiğine şaşırdım:) annemin bu kadar işin içinden başarıyla nasıl kalktığını düşünmeye başladım.
sonra anladım ne ev hanımlığı beni sevdi ne ben ev hanımlığını.
başaramadım.
tam o anda bi iş başvurusu yaptım, kamu olduğu için daha rahat olurum diye düşünerek yeni bir başlangıca adım attım.
yakında yeni bir işe başlıycam, bu başlangıcı yapmak, evrak teslimi için bugün bi yolculuğa çıkıyorum.
umarım doğru bişey yapıyorumdur:)

2 Kasım 2010 Salı

sweet november...

kasım benim içim başkadır. önemlidir, değerlidir.
bu yılsa bambaşka olacak... çünkü ajandama yeni mutluluklar, yeni kutlamalar eklendi.

6 kasım doğum günüm, inanmasamda 25 yaşında olcam. sanırım bu yaşada alışana kadar 26 olurum:( maalesef kaç yaşındasın sorusunu cevaplarım 20 yaşımdan sonraki yıllarda hep düşünerek oldu.

7 kasım evlilik yıldönümümüz. ne çabuk 1 yıl oldu. daha dün gibi:(
11 kasım canım eşimin doğum günü. oda tam 29 yıl önce benim hayatımı tamamlamak için gelmiş dünyaya:)
vee ikimizin doğum günü arasında benim için bir yenilik var. yeni bir başlangıç. onu şimdi söylemeyim, çok yakında:))...

22 Ekim 2010 Cuma

özlemişimmm....


dün kardeşimi okuluna kaydettirmeye gittik. benimde 2007 yılında mezun olduğum üniversiteme.
okula gidiş yolculuğu başlayınca benimde geçmişe yolculuğum başladı.
tanıdık otobüsler, tarzı tavrı değişmeyen muavinler. bi durağın ismini söylüyo hah diyorum burda şu arkadaşım inerdi, şu burda binerdi. kulaklığımdan dinlediğim müzikler sanki yine kulağımda. karnımda sebebsiz bi ağrı, istanbula ilk gelişim hatırımda, iett de babam yanımda, geri götür diyorum beni minicik kuzeni mi özledim. kafamı çeviriyorum babam yine yanımda yine aynı heyecanla.
okula geliyoruz. güvenlikten geçince aynı sokaklar değişik duygular. pinhani konserini uzaktan dinlediğim merdivenler, düşündüğüm şeyler. oturduğum banklar, girdiğim sınıflar, çıktığım binalar.
hepsini ama hepsini yavaşça hatırlıyorum. sessiz ama sakin bi edayla.
aslında 3 yıl birçok şeyi unutmak için kısa bir zaman. ama o zamandan bu yana beynim o kadar çok şeyle meşgul olmuş ki yaşanmışlıklarımı kaldırmış raflarına.
tozlu raflardan çıkarıp koyunca önüme anladım özlemişimmm.

15 Ekim 2010 Cuma

mutlu:)


neden mi???
kardeşim öss ek yerleştirmede istanbula yerleşti. hem ailece üzerimizden büyük bi yük kalktı, çok sevindik; hemde artık en iyi arkadaşım çok yakınımda. istediğim her an yanımda.

13 Ekim 2010 Çarşamba

değişik bişeyler...

değişik bişeyler yapmak istiyorum. değişik ülkelerde yaşamak mesela.

değişik sokaklarda dolaşmak, değişik manzaralara bakmak umarsızca.


değişik bi pasta yanında bi kahve hiç tatmadığım aromada.

değişik bir odada uyanmak yepyeni bir günün sabahına.


sanırım birazcık değişikliğe ihtiyacım var:)

8 Ekim 2010 Cuma

kahvenizi hangi kupada içmek istersiniz??

bence sonbarın tadı dışarıda yağmur yağarken cama vuran yağmur damlalarının sesiyle uyku keyfi ve camdan yağmur izlenirken yapılan kahve keyfinde gizli.
kahve keyfinin vazgeçilmezi kupalar. ben biyerlerde görüp sevdiğim kupaları genelde alırım ama hep aynı kupadan içerim kahve mi:)? misafirlikte ise hep gözüme deseni en güzel gelen kupayı tercih ederim, sanki tadını etkileyecek gibi.
bu kupalarda çok sevimli. yağmurun hüznüne birazda olsa neşe katıyo.
siz kahvenizi hangi kupadan alırdınız.???





6 Ekim 2010 Çarşamba

gereği düşünüldü....

"gereği düşünüldü:
davacı vekilinin duruşma gününü bildiği halde gelmediği ve özürde bildirmediği anlaşıldığından dosyanın HUMK 409 maddesine göre yenileninceye kadar işlemden kaldrılmasına karar verildi."

hani şurada bahsetmiştim yaa, fazla söze gerek yok. sadece mutluluktan öleceğim sandım, gülümsememe uzun bi süre hakim olamadım:)))))

2 Ekim 2010 Cumartesi

istanbul aşkı...ağa kapısı ve lale çay bahçesi


uzun zamandır eşimin hastalığı dolayısıyla haftasonları dışarı çıkamamıştık. nerdeyse bir aydır biçok güneşli günü evde geçirdik. şükür ki iyileşti de bugün istanbulda unutulmaz bi gün geçirdik.

ilk süleymaniye'ye gittik. hep merak ettiğim bişeyi yaptık; kuru fasülye pilav yedik. şimdi bildiğin kuru fasülye pilav işte neyi merak ettin derseniz ben tarihi falan deyince daha aromalı, tadı yoğun bişey bekliyodum ama annemin yaptığının aynısı çıktı:)

sonra lale çay bahçesine gittik. lale çay bahçesini çok sevirim. çok huzurlu gelir. çayımızı orada içtik, muhabbet ettik.

oradan son zamanlarda çokça duyduğum ağa kapısına gittik, zaten çok yakın. Allah'ım o nasıl manzara öyle, resmen büyülendim. İstanbula yeniden yeniden aşık oldum. uzun süre oturduk. manzara çok güzel ve kilit bi noktada,heryere hakim. kız kulesi, üsküdar, topkapı, eminönü, galata kulesi, köprü inanılmazzz.
istanbulu izlerken eminönünün keşmekeşi, trafik, boğazda vapurların gürültüsü, insanların koşuşturması, o kadar uzak ve herşey o kadar sessizdi ki hiç kalkmak istemedik.

oradan ayrıldığımızda eminönüne gitmek isterken yolları şaşırıp unkapanına çıkınca bari haliçten yürüyerek eve dönelim dedik. haliçte sahile vurmuş denizanaları vardı, çok ilginçlerdi, şişmişler, jole gibi.
eve çok yorulmuş döndük.
bugünüm harika geçti, tek kötü yanı fotoğraf makinamın hafıza kartı çalışmadı, o yüzden fotoğraf çekemedim.

bugün içim tuhaf bi huzurla doldu; umarım devamı güzel gelir....

28 Eylül 2010 Salı

başörtüsü içinde aşk...


başörtüsü içinde aşk çokça merak edip aldığım bi kitap. pembe kapağınıda görünce içinde pembe dünyası olan cici bi kızın, doğru kişiyle karşılaşma, onunla yeni bi hayata başlama çabalarının islami kurallar çerçevesinde anlatıldığı romantik ve farklı bi kitap diye düşünmüştüm.

ama shelina'nın bay doğruyu bulasıya kadar ki bitmek tükenmek bilmeyen görüşmeleri beni çok sıktı, biçok şey anlatmak isterken konudan konuya atlaması, 11 eylül sonrası yaşadığı topluma kendini anlatma(aklama) çabalarıda sıkıcıydı.

ama güzel bir yanı vardı, doğru kişiyi bulmak için ne yapılırsa yapılsın seni bulan o..:)

ben bu kitabı sevdim mi sevmedim mi karar veremedim??

24 Eylül 2010 Cuma

yeni mezun...


romantik komedi filmlerini çok seviyorum. daha bi hayatın içinden geliyor bana, daha bi gerçekçi. hem izlerkenki sakinlikte ayrı bi keyif.

tabi erkekler romantik komedilerden pek hoşlanmıyorlar, dolayısıyla evlendikten beri eşimle izleyemediğim için çokta fırsat bulup izleyemiyordum, dün akşam arkadaşımla birlikte izledik, bu filmi.

yeni mezun, mezuniyetten sonra benimde yaşadığım benzer durumları anlatıyor. çoku isteme sonradan azla yetinmenmeye çalışma:) ama ne olursa olsun mutlu sona ulaşma.
film çok keyifli bir filmdi. öncelikle başrol oyuncusu çok sevimli ve güzel, sonra babaannenin diyalogları çok komikti, bazı sözleri beni çok güldürdü, konuda çok tanıdık olunca hafif serin akşamımızı bayağı ısıttı.

izlemeyenlere tavsiye ederim...

3 Eylül 2010 Cuma

aşk...


aşk, gözlemlerime göre seveni olduğu kadar bunun neresini beğenmişler diye merak edeni de çok olan bir kitap.
ben sevenlerindenim, okurken aslında hep hayatımızda olan hatta yaşadığı mekanlarıda gidip gördüğüm Mevlananın hakkında ne kadar az şey bildiğimi farkettim. birde dostluğun ne kadar yüce bişey olduğunu.
Şemsin sıradışılığı, Mevlananın kuşatıcılığı, Kimyanın ızdırabı ve Elif Şafak'ın akıcılığı birbirini tamamlamış.
roman içinde romanın bir diğer karakteri Ella'nında sıradan ev hanımlığı rolünden sıyrılıp var mı aşkttan öte deyip hayatını silbaştan şekillendirmesi de ayrı bi güzellik olmuş.
baştan aşağı aşk dolu bi kitap; dostluk aşkı, karşılıksız aşk, karşılıklı aşk, yaşam aşkı, en önemlisi Allah aşkı.

içinde AŞK'ın olduğu hiç birşey kötü olamaz diyorum, ve postuma demir demirkanla son veriyorum....

Yağmura, buluta, yıldıza, aya kara toprağa düşen yaprağa sor
Var mı aşktan öte?
Nemli saçlarına nefes nefesine şu çırılçıplak kıvrılan beline sor
Var mı aşktan öte varsa sen söyle..

24 Ağustos 2010 Salı

gül kendine...


kendimle bolca kavga ettiğim günler yaşıyorum son günlerde. üzerimde bi tembellik, bi miskinlik. akşama kadar ya kotukta ya yatakta vakit geçiriyorum. öyle boşboş oturuyorum, yatıyorum sadece. şöyle bi taraftan bi tarafa dönerken burnum düşse almıycam:) o kadar. bugün bu performansımın zirvesinde bi gün yaşadım. doktora gitmem gerekti ama gitmedim, korktum.

çünkü olmayan hastalıkları var sanmada üstüme yok, hele bide tahlil isteseler, sonuç çıkana kadar yaşadığım stres. oysa söz vermiştim kendime bundan 2 yıl önce. hayal gücüme değil sadece gerçeklere konsantre olacaktım. nasıl mı başlamıştı??

stresli bi dönemde bigün aynada yüzümde olmayan bi beyazlama görmüş, doktora gitmiştim, doktor elinde çocukken sakız kutularından çıkan merceklere benzeyen bir büyüteçle bakıp hiç hatırlamak istemediğim bi teşhis koymuştu. sonrasında farklı 2 doktor donanımlı aletleriyle bakıp böyle bi hastalığımın olmadığına beni inandıramışlardı keza ailem ve arkadaşlarımda dahil hiçkimse. sadece benim ve büyüteç doktorun gördüğü bu hayali hastalıkla 3 ay mücadelelerde bulunmuştum:)) (o dönem yaptıklarıma hala gülerim) gerçeği yakaladığım bigün aynaya baktığımda aslında öyle bişeyin olmadığını farkettim. belkide o dönem kullandığım ağda veya sivilce kreminin yan etkisiydi, hiç bilemedim.

nerden geldim bu konuya şimdi:) aslında söylemek isteğim şey mor ve ötesinin gül kendine şarkısını hiç dinlediniz mi? işte böyle zamanlarda sıcak çikolata içmişim etkisi yapıyor bende. şiddetle tavsiye ederim.

gül kendine
Biter mi sandın tüm dertlerin
Hemen ödenmez büyük borçlar
Hayata tersten baktığında
Bitip tükenmek çok kolay

Aslında bütün resim güzeldir
Sadece hatırlaman gerek

Gül kendine
Bak ne kadar güzelsin
Gül kendine
Dünya kadar güzelsin
Aslında dünya sensin
Her şey açık, her şey kolay

Zor zamanlar geldiğinde
Hep kaybedersin gerçeği
Sana imkansız görünse de
Bütün çözümler ellerinde

Aslında bütün resim güzeldir
Kendini hatırlaman gerek

Biter mi sandın dertlerin
Yenilmesen hiç büyümezdin

18 Ağustos 2010 Çarşamba

şimdi reklamlar...

bana göre; blogların bilinçaltı reklamcılığındaki yeri yadsınamaz, blog okuyucuları üzerinde. zaten bunu farkeden pr cılarında bu konudaki çalışmalarını zaman zaman görüyoruz.
bugün bi alışveriş merkezinde kocamı beklerken yarım saat gibi kısa bi sürede aldıklarımı görünce bu durumla karşılaştım.

işte acı gerçekler:)


dikiş bloglarında görüp bu dönem gitmek istediğim dikiş kursuna ve dikiş macerama hazırlık olsun diye aldığım burda dergisi.
seyhanın bloğunda görüp merak ettiğim başörtüsü içinde aşk kitabı.
şu sıralar makyaj bloglarında bolca görülen flormar pretty compact.
yine bi blogda gördüğüm yüz temizleme jelini alacakken satıcının beni bunları almaya ikna ettiği olay yüz temizleme jeli ve tonik.
hahh! kupamı hiç bi blogdan görmedim, kimbilir belki bunda da ben ilham veririm:))

12 Ağustos 2010 Perşembe

tatil notları....



bol koşuşturmalı ve hareketli bi tatil geçirdim.

tatilimizin ilk bölümünü:) ağva da geçirdik; deniz, doğa, nehir çok güzel derken 3. gün çok kötü hasta olmam sonucu istanbula döndük. eve zor attık kendimizi. memleketime ailemin yanına gitmeyi de bir gün erteledik.

ağva çok güzeldi, tahmin ettiğim gibi bi çok şeyi unutmuşum, yakında bulunan marketler bu konuda bana çok yardımcı oldu:)

ikinci bölümde:) memleketimde ailemin yanındaydık. nerdeyse hergün piknik yaptık, kitap okudum, akraba ziyaretleri ve bitmek tükenmek bilmeyen aile muhabbetleri... sanırım asıl tatil bu.

7 ağustosta arkadaşımın düğünü için ankaraya gittik, bir gün kaldık, inanılmaz sıcaktı. akşam dönüşte babam arabayı bi yerde durdurdu. karanlıkta yıldızlar o kadar çok ve parlaktı ki tatilin en güzel görseli buydu. manzara büyüleyiciydi. kanımca bu manzarayı tekrar görmek için uzun zaman bekliyeceğim.

tekrar memlekete döndüğümüzde annem, halam, babannem, ben, kardeşim ramazan için mantı, sarma hazırladık, babannemde bisürü bazlama yaptı, sahur için. koskocaman bi bavulda bisürü yiyecekle döndük eve.

8 saatlik yolu biraz uyuyarak biraz müzik dinleyerek geçirdim. gripinin 5 şarkısını üstüste yirmi defa dinlemişimdir. 3 ve 4 ten sonra 5 te harika olmuş, 6 yı şimdiden merak ettim.

haa bide bi akşam piknikte kocamla tepeden küçük şehrimi izlerken "memleketim biçok konuda geri kalmış olabilir ama insanlık bakımından çok ileri" dedim:)

off anne bu gece evde sen varmışsın gibi hissettim, sahuru sen hazırlayıp beni uyandıracaksın gibi:( ailemi şimdiden çoooooook özledim:(

11 Ağustos 2010 Çarşamba

yılın en sevdiğim ayı....


tatilden dün akşam döndüm:( istanbul beni trafik, bunaltıcı sıcak, kesik elektrik ve dağınık bi evle karşıladı. enerjimi toplayınca tatilimi anlatacağım, ama şuanda sıcak hava ve ilk oruç tüm enerjimi tüketti.

yılın en sevdiğim ayı başladı, çok huzurluyum. her ne kadar hava çok sıcak da olsa buram buram huzur kokuyo.

ayrıca bu ramazan sahur ve iftar hazırlıklarını benim yaptığım ilk ramazan. o yüzden çok özel. umarım kocamı sahurlarda, misafirleri iftarlarda aç bırakmam:)

ramazanı çok seviyorum, sahurda nefessiz kalana kadar içilen suları, oruç açılırken ki anı, kalabalık sofraları, yemeklerin daha bi güzel oluşunu, tv deki ramazan programlarını...
keşke ailemle aynı şehirde yaşasaydık da kalabalık iftar sofralarının keyfini çıkarsaydım.

herkese bol huzurlu ramazanlar:)))

28 Temmuz 2010 Çarşamba

sonunda....


sonunda böyle bi post yazmak bana da nasip oldu...
biz yarın tatile gidiyoruz:) önce ağva ya sonra ailemin yanına memlekete. bu tatil kocamla ilk tatilimiz olacağı için çok güzel ama hazırlıklarını benim yaptığım ilk tatil olması açısından çok kötü. kesin bişey unutcağım, bavullarda bişeyler eksik olacak:(

ağva'yı çok merak ediyodum, umarım; doğada sakinliği dinleyerek kitabımı okuyabileceğim, kocamın dizinde uyuyabileceğim, bol bol dinlenebileceğim bi yerdir, güzel anılarla dönerim.

şimdiden hoşçakalın.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

offff...


kardeşim gitti:(
o kadar alışmıştım ki eskisi gibi yanımda olmasına, aynı evde yaşamaya gittikten sonra tuhaf bi sıkıntı kapladı içimi. depresyona mı girdim acaba dedirtti. bir haftada gezdik, film izledik, markete gittik, bütün sebzeleri özenle o seçti, bu durum biraz şaşırttı beni, çünkü eşimi salatalık bile almaya göndersem, nerde en büyüğü varsa onu alır:) , güldük, dolma sardık "abla bak güzel pişir beni o kadar uğraştırdın" dedi, alışveriş yaptık, kıyafetleri biçok kere deneyişine güldüm, "alıyoruz sonra giymiyorum, iyice emin oluyum" dedi, sıcaktan uyuyamadık, "abla korkuyorum yanımda yat" dedi, sonra ben anladım, kardeşimi çok özleyeceğimi:(

özledim işte....

15 Temmuz 2010 Perşembe

yupppi!! kardeşim geliyoo.


uyanmadan hemen önce rüyamda tatlı yediğimi gördüm. biyerdeyim masalarda tatlılar var, binbir çeşit:) hepsinden yiyorum, ne susuyorum ne de sıkılıyorum. biçok tatlı yedim. uyanınca güzel şeylere yordum. hayırdır inşallah.

bugün memleketten kardeşim geliyor, çok mutluyum. kardeşimle çok iyi anlaşırız, yapışık ikizler gibi birbirimize yapışık otururuz gittiğimiz yerlerde:) bu çok dalga konusu olmuştur. kardeşim çok espirilidir, komiktir. onunla çok eğleneceğiz, gezeceğiz, film izliyceğiz, karnımız ağrıyana kadar güleceğiz.. şimdiden planlarımı yaptım bile.

küçükken deprem olmuştu. sonra mahallenin çocukları bize gece deprem olacak, insanlar ölecek demişti, bizde inanmıştık. gece nasıl ağlıyoruz, hem konuşuyoruz hem ağlıyoruz, o duygusallıkta kardeşim "ne güzel günlerimiz olmuştu, küssekte yine barışıyoduk" demişti. yıllardır buna güleriz:))

onun en sevdiğim yönü 21 yaşında olmasına rağmen çocukça saf masum yönü. 2 yıl önce aramızda geçen bi diyalog:
-abla saat kaç?
-17:43
-yani kaç oluyo:))

o benim hala yaramaz, beni sinirlendiren küçük erkek kardeşimm.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

haftasonu sevimlilikleri:)

bu hafta uzun zamandır geçirdiğim en güzel haftasonunu geçirdim. cumartesi günümüz kpss'yle başladı. kocacığım içerde sorularla boğuşurken bende dışarıda teyzelerle sohbet ettim:) neyse ki sınavı güzel geçti de bu haftasonumuza yansıdı. sınav sonrası kayınvalideme gittik. evde beni bekleyen bi sürpriz vardı.

iki sevimli kedicik. sokakta bulmuşlar, anneleri terk etmiş,daha çok küçükler, çok şekerler. ben kedi, köpek, kuş hiç farketmez elimi dokunamam, uzaktan severim. bunları da uzaktan sevdim. bu kız olanı fotoğrafta çok fotojenik çıkmasada çok sevimli:)

pazar üsküdardaydık. önce sahilde yürüdük sonra fethipaşaya gittik. kanımca fethipaşaya üsküdarda oturan biri bizden çok gitmez:) eyüp-üsküdar vapuruna binince, en kolay gidilen yer olduğu için birinci tercihimiz. tabi sakin ve huzurlu bi yer olmasıda etken. önce tesiste bişeyler yeyip sonra piknik alanlarına çıktık. kuş sesleri eşliğinde kitap okumanın keyfini doyasıya yaşadık.
eve döndüğümüzde çok yorgundum, nasıl uyuduğumu bile hatırlamıyorum:)

6 Temmuz 2010 Salı

gezdim geldim:)


kaç zamandır dava stresi, kocamın kpss macerası derken eve hapsolup kaldım. acaba iş başvurusunda bulunsam mı diye düşünecek kadar sıkıldım. halbuki geçen yıl bu zamanlar işten izin alıp üsküdar vapuruna bindiğimde gökyüzüne bakmıştım, güneşi, boğazın serpintilerini hissedip akşama kadar biyerde oturan kendime acımıştım:)

bugün arkadaşımla üsküdara gitmeye karar verdik, eşimi işe gönderdikten sonra erkenden eminönü otobüsüne bindim. vapura binince bütün stresimi boğaza attım, rahatladım:)
vapur çok sakindi, hafta sonunu düşününce, sanki sadece ben var gibiydim.
fethipaşa korusuna gittik. çok sakin ve çok güzeldi. çok iyi geldi. çıplak ayak toprağa basmasam da bütün negatif enerjimi oraya bırakıp eve geldim:)
şimdi yorgun ama mutluyum...

4 Temmuz 2010 Pazar

masumiyet müzesi...


masumiyet müzesi, çıkarken ntv de orhan pamuk'un yaptığı röportajda anlattıklarından etkilenip hemen aldığım, konusunun ilgimi çektiği, daha önce okuduğum orhan pamuk kitaplarında olduğu gibi ağır bir dili olduğunu düşündüğüm, 586 sayfanın gözümde büyüdüğü, bu nedenle 2 yıldır kitaplarımın arasında okunmayı bekleyen kitaptı.
sonunda okudum.
70 li yıllarda başlayan kitap zengin çocuk kemal ile fakir akraba kızı füsun arasında geçiyor. okurken saplantılı aşık kemal ve inatçı füsunun yaşadıkları beni zaman zaman buhranlara sürükledi, kemalin acıları ruhumu daralttı. mutlu sonu sabırsızlıkla bekledim, sonu mutlu son mu bilemedim. kitapta "bazan" bölümünü, bölümde ayrıntıların tasvirini çok sevdim.
kitap bana derinden bir aşk kitabı gibi gelmedi, hatta kemalin füsunu hayallerinde betimlemesinden yola çıkarak peşinden koştuğu şey aşk mı yoksa başka bişey mi dedirtti. ama bi dönemi, nişantaşlı aileleri, eski istanbulu, eşyaların ruhunu okumak güzeldi.

1 Temmuz 2010 Perşembe

durum...


dün mahkemem vardı. gece uyuyamadım, uyuyunca da kabuslar gördüm, mahkemeye geç kaldığım, savunma dilekçemi kaybettiğim. hazırlanırken beyaz ceketimi giydim, masumluğun simgesi. aklımca hakimin bilinçaltına mesaj gönderecektim. eminim hakim salona girerken ki şaşkınlığımdan masumluğumu anlamasa bile saflığımı anlamıştır:) bir an ne yapacağımı bilemedim, oturabilirsin dedi oturacak yeri göremedim, bi oturdum kalkamadım davacı avukat eliyle kalkmamı işaret etti, ağzımdan çıkan herşeyin yazıldığını görünce telaşa kapıldım, ne diyeceğimi şaşırdım.
velhasıl ben ne olduğunu anlayamadan bitti. iğne vurulur gibi içinden 10 kadar say hiçbişey hissetmeyeceksin. 5 dakika durmadım içerde. dava ekime ertelendi, davacı avukat savunmama cevap için süre istedi.

çok isterdim üstümden bu yükün kalkmasını, ama kalkmadı, öylece kaldı; ağır, hantal ve gereksiz.

23 Haziran 2010 Çarşamba

size bişey anlatacağım....

yıl 2008. babamın ıslarları üzerine ve birazda evde geçirilen 9 aydan sıkılmışlıktan öylesine, bi bankanın sınavına başvurdum. başvuru için para yatırmaya gittiğim gün kalabalığı görünce bu bankada çalışamayacağımı anladım. sınav gününü babam hatırlattı, öylesine kalkttım gittim, öylesine ya sınavı kazandım, üstüne bide görüşmede bir an için sinirlenip sesimi yükselttiğim bi mülakat sonucu işe alındım. pc başında eğitime çağrı yazısını gördüğüm gün ramazandı, iftara az kalmıştı. sevinsem mi bilemedim ama bu işe en çok büyükbabam sevindi. o zamanlar hastaydı ve ameliyat olacaktı. bende ona bu durum çok büyük moral oldu diye ses çıkarmadım. bayram ertesi tüm akrabalarla vedalaşıp düştüm 8 saatlik istanbul yollarına.

eğitim yerine bi gün önce gittim. resepsiyonda bekleyen güvenlik görevlisine eğitim için geldiğimi söyleyince önüme bi kağıt koydu, imzalamamı söyledi. o kağıtta işten 6 yıl içinde ayrılırsam 10 bin tl ödeyeceğim yazıyordu. bir an durdum, bu ne şimdi dedim, imzalamasam nolur, imzalamazsan başlayamazsın dedi resepsiyondaki güvenlik görevlisi. ama dedim neden daha önce bahsedilmedi şimdi gidiyim mi yani? büyükbabamın sevinci, giderken arkamdaki yaşlı gözler ve minik kuzenimden zorla ayrılışım boğazımda düğüm oldu, gidemedim, gidemezdim de çünkü geri dönüş otobüsüne bile yetişemezdim o saatte, imzaladım.

ertesi gün insan kaynakları yetkilileri geldi, ama bu taahhütname hakkında kimse bişey demedi. yeni işin heyecanını taşıyan kimse de, ben de bişey demedim. adeta bi sır taşıyodu herkes ve birbirinin bildiğini bildiği halde birbirinden saklıyodu.

hiç sevemediğim bu işe 15 ay emek verdim, bazen akşam 10 da eve geldim, bazen hasta oldum yine gittim, bazen haftasonları çağırdılar, bazen fazladan biçok iş yaptırdılar. son güne kadar en iyi şekilde yerine getirdim tüm sorumluluklarımı.

sonra gitmem gerekti, gittim.

ayrıldıktan 1 ay sonra bi kağıt geldi, tam 10bin borçluymuşum onlara, sonra bir mahkemeye çağrı bildirisi.

çok değil birkaç gün sonra davam var, biliyorum 10 bini alamayacaklar, çünkü bi zamanlar kapılara gelen tencere tava satıcılarının yaptıkları gibi hukuksuz yapılan ya da fedakarlıkları görmemezlikten gelmek etik olmayan.
arkadaşımın lehine sonuçlanmış bir dava var, içimin rahat olması gerek ama yinede içim daralıyo, sıkılıyo, hiçbirşey yapmak istemiyorum, huzursuzum birisi dese "huzur yerde" eğilip alamayacak kadar mecalsiz..........

18 Haziran 2010 Cuma

gerçek evcilik...


benim küçükken en çok sevdiğim şey evcilik oynamaktı. önce bi odayı kendime ev seçer, oyuncaklarımı kafama göre evime yerleştirirdim. erkek kardeşimi bana misafir olmaya zorla ikna eder, oyuncak fincanlarımla içirdim kahvesini. saatlerce evimde hayali misafirler ağırlar, hayali yemekler yapar, oyuncak bebeğime bakar, saatlerce temizlik yapardım:) en şaşırdığımda bu zaten hayali temizliği sevmem.
3 gündür evi temizle, alışveriş yap, misafir ağırla , pasta yap, mutfağı topla o kadar yoruldum ki uzun zamandır hiç bu kadar yorulmamıştım.

çocukluğuma dönmek istiyorum gerçek ev hanımlığı yerine hayali evime davet etmek istiyorum misafirlerimi, çünkü o zaman hiç yorulmuyodum evimi temizleyip misafirleri beklerken bi taraftan oyuncak bebeğim edaya yeni kıyafetler dikerken:))

15 Haziran 2010 Salı

katre-i matem



dün hasta olup vaktimin çoğunu yatakta dinlenerek geçirmek zorunda kalınca dinlenirken katre-i matemi bitirdim.
başlarda çokta adapte olamadığım kitap sonlarına doğru beni içine aldı, bi solukta bitirdim.
kitabı bitirdikten sonra yıllarca tarih derslerinde ezberletilen lale devri olaylarının aslında hiç aklımda kalmadığını ama bu romanla somutlaştığını ve daha kalıcı olacağını farkettim.
şimdi nasıl unutabilirim şifreleri çözmekte usta sadrazam ibrahim paşayı, saray eğlencelerindeki nedimi, bir devri bitiren isyanı, ve bir şehrin kaderi olan laleleri.
içinde aşk, entrika, polisiye ve bolca tarih olan bu kitabı bence okunmalı! listenize ekleyebilirsiniz:)

bu arada yazın en güzel etkinliği kitap okumak olsa gerek. dün bir an için lale çay bahçesine gidip elma çayım ve kuş cıvıltıları eşliğinde kitap okumak istedim. üzerimdeki halsizlik buna izin vermeyince camı açtım bende yatağıma uzanıp
böyle bir yerde olduğumu hayal etmekle yetindim:)

12 Haziran 2010 Cumartesi

şirinlik:)

bu şirin şeylere 10marifette rastlamıştım. bi müddet masaüstümü süsledi. çok şekerler...
bugün kendime bunlara benzeyen broş yapmaya çalıştım, sonuca hemen ulaşmak için acele davrandım, biraz özensiz yaptım. çokta benzetemesemde ben onu çok sevdim:) hemen yakama kondurdum, arada seviyorum, şirin kuşumm diye:)

11 Haziran 2010 Cuma

ben bugün cezalıyım:(


ayıptır söylemesi:) sabah uyanma vaktini 12 lere çıkarınca kendime bugün çok kızdım. napıyorum ben hayatımı uyuyarak geçiriyorum, diye. günün en verimli saatlerinde uyuyorum resmen, doğal olarak sonrada bişey yapmak için vaktim olmuyo, miskin kedi gibi ortalarda dolaşıyorum.
"aman uyu uyu çocuk olunca uyuyamazsın" laflarının bilinçaltıma etkisi olsa gerek. şimdiden uyku depoluyorum:)
ama bugün kendimi cezalandırdım, bu duruma bi son vermek için. kendime bir sürü görev verdim. çamaşırları yıka, as, balkonu yıka, evi süpür, sil, çekmeceleri düzelt, toz al, sigara böreği yapıp buzluğa at, dolapları düzelt, kapıları sil derken hızımı alamadım beyaz eşyaları çekip altlarını sildim. cezam günün geç saatlerine kadar devam edecek:(

şimdi kendime diyorum, camlarıda sil, öyle akıllanırsın:)

herkese keyifli bir cuma akşamı diliyorum:)

10 Haziran 2010 Perşembe

seviyorummmmmmm...


kocamı, koskocaman ailemi, kahveyi, pembeyi, zencefilli kurabiyeyi, ipodumu, uyumayı, geç uyanmayı, bebekleri, istanbulu, üsküdarı, telefonda büyükbabam ve babannemle konuşmayı, renkli keçeleri, temiz evleri, bebek kokusunu, yazı, boğazı, gece uyanıp su içmeyi, korkulu bi rüyadan sonra kocama sarılmayı, patates kızartmasını, çamlıca tepesini, istanbul romanları okumayı, fotoğraf çekinen insanların yüzlerini izlemeyi, yağmur yağarkenki hüznü, blogları, çöp atmayı, dans etmeyi, kalabalık otobüste birinin inerken yer vermesini, arkadaş toplantılarında yenilen pastaları, alışverişlerde ağır poşetleri bana taşıtmayan birilerinin yanımda olmasını, kocamın tabaktaki son lokmaları bana bırakmasını, sarılmayı, bebeklerin ayaklarını öpmeyi, yeni evleri, kirazı, uzun otobüs yolculuklarını, elli rakamını uzatarak söyleyenleri, not defterlerini, çikolatalı pastayı, yapılacaklar listesi yapmayı, aşkı...